Depremin olumsuz etkilerinin azaltılması ve sürdürülebilirliğin güçlendirilmesi adına gençler arasında ‘sürdürülebilir dayanışmanın’ oluşmasını hedefleyen “Youth Recovery Project” isimli projenin açılışı Sosyal Uyum ve Girişimcilik Derneği’nde gerçekleşti. Gerçekleşen açılışta Konrad Adenauer Stiftung Türkiye direktörü Sn. Walter Gloss da katıldı. Yaşanan deprem sürecinin özel olarak Türkiye, genel olarak da Dünya’yı hüzne boğduğunu belirten Gloss; depremin etkilerini minimalize etmek için gerçekleşen bu projenin oldukça önemli olduğunun altını çizdi. Konrad Adenauer Stiftung vakfının faaliyetlerini anlatan Gloss; toplumsal gelişim ve değişim sürecinde gençlerin kilit bir konumda olduğunu şu sözlerle dile getirdi:
- “Türkiye demografik olarak dinamik bir genç nüfusuna sahip. Dinamik bir genç nüfusuna sahip olan bu ülkede yapılan çalışmalar sonucu diyebiliriz ki; gençler mutsuz ve umutsuz. Bu bağlamda vakıf olarak gençlerin istek ve taleplerini önemsiyor; bu doğrultuda programlar hazırlıyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki değişim ve gelişim süreçlerinde gençler kilit bir rol oynuyor.”
Sözleri ile gençlere ve gençlik çalışmalarına verdiği önemi dile getirmiştir. Gerçekleşen açılış sonrasında proje kapsamında yapılması planlanan seminerler başladı. Bu kapsamda “Afet ve
Psiko-Sosyal Etkileri: Nasıl İyileşeceğiz?” başlıklı sunumu ile Marmara Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ekmel Geçer başarılı bir seminere imza attı. Afetin etkileri ve afet sonrası iyileşme sürecini ele alan Geçer; bir araya gelme eyleminin psikolojik açıdan bireye iyi geldiğini şu sözlerle dile getirdi:
- “Afet ve travmalarda bizi iyileştirecek şey; bir araya gelmek ve sohbet etmektir. Biz buna ‘meşguliyet terapisi’ diyoruz. Fakat bu meşguliyet terapisi; travmadan kaçmak için yapılmamalıdır. Aksi takdirde bireyin psiko-sosyal durumunda herhangi bir değişiklik sağlamayacaktır. Biz de yaşadığımız bu deprem sonrasında terapötük bir iletişim ile yani terapi eden bir iletişim ile yanımızda olan insanlar ile konuşmalıyız. Yanımızda olan insanlara bir şeyler anlatmak ile birlikte; onları da açmalı, iletişime teşvik etmeliyiz. İyileşmemiz için bu şart. İyileşmek istiyorsak iletişim kurmalıyız.”
Sözleri ile iletişimin bireysel düzlemde önem teşkil eden bir terapi yöntemi olduğunu dile getirmiştir. Seminerin ilerleyen saatlerinde Geçer; sosyal psikoloji ekseninde toplumların da bireyler gibi travmalar yaşayabileceğini, yaşanan bu travma sonrasında yalnızlaşan bireye parelel olarak toplumlarda da komplo teorilerinin boy gösterebileceğini ifade etmiştir. Son olarak Geçer; yaşanan bu süreçte elimizden geleni yapıp; pozitif duygularla beklememiz gerektiğini söyleyerek sözlerini noktalamıştır.